Mehmet'in Kalemi · Kasım 5, 2025

Türkiye’de Cadılar Bayramı

Türkiye’de Cadılar Bayramı:

Kültürel Erozyon mu, Toplumsal Dönüşüm mü?

Kültür dediğimiz şey canlı bir organizma gibidir. Sürekli olarak gelişir, değişir, evrimleşir. Bir toplumun, o toplumun bireylerini birbirine bağlayıcı ritüelleri, sembolleri, bayramları veya kandilleri gibi durumlar da bu evrilmenin içerisindedir ve bu evrilme zaman içerisinde gözle görülür bir şekilde kendini ortaya çıkarır. Bugün, Türkiye’de “Cadılar Bayramı” kutlamalarının sokaklarda, okullarda ve sosyal medyada görünür hale gelmesi tam da bu evrimin tartışmalı bir örneğini oluşturuyor. Kimine göre bu hareket, batı kültürünün, Türk toplumunu istilasıdır; kimine göreyse küresel dünyanın kaçınılmaz bir yansıması. Bana görse ise her iki taraf da haklıdır; ama eksiktir. Çünkü mesela sadece ‘kutlama’ değil, kimliğin dönüşümüdür.

1: Tüketim Kültürünün Yeni Ritüelleri:

Cadılar bayramının Türkiye’deki varlığı pagan ya da farklı bir din üzerinden gelişen inanç aktarımı değil, kapitalist sistemin bir parçası olan tüketim çılgınlığının ithalidir. Şöyle bir gözlemleyecek olursak süreci, kostüm mağazaları, kafeler, gece kulüpleri, sosyal medya fenomenleri veya sıradan birçok vatandaş bu sistemin çarkları arasında bulunarak sembolik bir günü ekonomik bir fırsata çeviriyorlar. İşte tam da bu nedenle, kutlamalar genellikle dinsel veya kültürel bir anlam taşımaktan çok eğlence sektörünün bir alt kolu olarak işler görür. Bu yüzden bu gibi etkinliklerin dönüşüm sürecindeki evrimleşme tam olarak ‘erime’ değil, ‘biçim değiştirme’ olarak karşımıza çıkar. Çünkü bu etkinlikler, yerel kültürün yerine geçmekten çok, onun üstüne bir katman ekler. Genç kuşaklar için bu aidiyet değil deneyim meselesidir. Aidiyet eskilerin işi; deneyim ise çağımızın gereksinimi.

2: Kimlik ve Küreselleşme Arasındaki Gerilim:

Sosyolojik olarak baktığımızda, bireylerin cadılar bayramına yönelmesi bir tür kimlik pratiğidir. Bu onlar için, topluma “Ben dünya ile aynı ritimdeyim.” mesajı verir. Bu durum özellikle büyükşehirlerde yaşayan gençlerde daha belirgin bir şekilde görülür. Ancak aynı genç gelen günlerde kurban veya ramazan bayramlarında ailesinin yanına gidip el öper, kandillerde dostlarıyla mesajlaşıp kandil kutlamaları gerçekleştirir, milli bayramlarda toplumsal mesajlar verebilir. Bu durum, kimliklerin çatışmasından çok, kimliklerin melezleştiği bir dönemi gösterir. Kültürel erozyon endişesi, homojen bir kültürel anlayıştan gelir. Modern toplumlar bu melezleşmiş karışımlardan doğar. Bugünün bireyi, hem ulusal hem de uluslararası etkinliklerde boy gösterebilir. Hem cadılar bayramını kutlayıp, hem de hıdırellezde dilek tutabilir.

3: Batı’nın Gölgesinde Bir Ayna:

Cadılar bayramı aslında Batı’nın kendi karanlığında kurduğu sembolik bir ilişkidir. Ölüm, korku, bilinmezlik, var olma duygusu, içgüdüsel eylemler… Batı toplumları, bu unsurları kullanarak olumsuz bir olay döngüsünü eğlenceye dönüştürmeyi öğrenmiştir. Bizim toplumumuzda ise tarihsel bir süreç ve dinsel bir anlayış gereği, ölüm kutsaldır, korku metafiziktir, karanlık ise eğlenilmemesi gereken bir şeydir. İşte bu gibi farklar, cadı bayramı anlayışının Türkiye’de ‘yabancılılığını’ açıklar. Ancak sosyolojik açıdan ilginç olan bir yön ise, bu eğlencelere katılan insanlar, bu yabancılıktan rahatsız olmuyor; aksine, farklı olmanın keyfini çıkarıyorlar. Bu da kültürel modernleşmenin yani aşamasıdır. Yabancıyı benimseyerek, kendine dönüştürme hali.

4: Kültürel Erozyonun Görünmeyen Yüzü:

Gerçek bir kültürel erozyon, başka kültürlerin bu gibi etkinliklerini alırken, bu etkinliklerin içeriğini almak yerine, kendi kültürünün anlamını kaybetmesidir. Bir toplum, kendi bayramını neden kutladığını unutuyorsa, başka kültürlerin etkinliklerini sırf eğlence ve farklılık olsun diye kutlamaya başlıyorsa, tehlike başlıyor demektir. Yani mesele sadece cadılar bayramı değil; mesele, biz kendi ritüellerimizi ne kadar anlamlandırabiliyoruz? Nevruz, hıdırellez, kandiller, dini veya milli bayramlar, aşure günü gibi ritüellerimizi sadece takvimsel olaylar olarak görüyorsak, o zaman kendi haritamızda, kendi kültürümüzde boşluklar oluşur. Oluşan bu boşlukları ise, küresel kültürler anında doldurur.

5: Geleceğe Dair Notlar:

Yukarıda da belirttiğim gibi, modern toplum melezleşmiş karışımlardan doğar. Gelecek kuşaklar geçmişte olduğu gibi tek kültürlü olmayacak. Onların kimliği ‘Türk’ veya ‘Batılı’ değil ‘dijital’ ve ‘melez’ olacaktır. BU yeni dünyada kültürel erozyon değil, kültürel mutasyon yaşanıyor. Bir kültür mutasyona uğradığında, eski formlar çözülür ama özleri her zaman kalır. Eğer toplum, özünü korurken biçimini yenileyebilirse, bu değişim bir tehdit değil, yeniden doğuştur.

İşte tam bu bağlamda, cadılar bayramı belki de bizim kültürümüzü yıkmıyor; aksine bizi, kültürü nasıl sahiplenmemiz gerektiği konusunda yeniden düşünmeye zorluyor. Bu yüzden, yabancı kültürlerden bir şeyler alırken, özümüzü kaybetmeden, kendi değerlerimizi yok saymadan almalıyız.

Konuyu özetlemek gerekirse, Türkiye’de cadılar bayramı kutlamaları, sadece batı taklidi değil, modern bireyin kimlik denemesi, tüketim çağının ritüeli, kültürel melezliğin işareti ve geleneksel değerlerle yüzleşme fırsatıdır. Eğer bu durumu, yasaklayarak değil de anlayarak incelersek; savunma refleksiyle değil de bilinçli seçicilikle yaklaşırsak; o zaman cadılar bayramı değil, biz kendi kültürümüzü dönüştürmüş, geliştirmiş oluruz…

 

Sevgiyle