Hayatın bazı anları vardır; insan durur, içinden bir şeylerin değişmesi gerektiğini hisseder.
Hayat bazen sessizce kulağımıza fısıldar: “Artık bir şeyleri değiştirmenin vakti geldi.” O an gelir ama çoğu zaman harekete geçmekte zorlanırız. Sanki zaman donar, düşünceler ağırlaşır, kalp kısılır, gözler ileriye değil, geçmişin gölgelerine takılır. İşte tam da bu anlar, dönüşümün eşiğinde olduğun anlardır.
Kalbimiz ister ama zihnimiz korkularla doludur. Belki geçmişin hayal kırıklıkları, belki başkalarının sözleri, belki de bilinmezliğin gölgesi…
Ama bil ki en büyük değişim, işte tam da bu korkuların üzerine yürüdüğün anda başlar.
Bir karar almak, sadece bir yön belirlemek değildir. Aynı zamanda bir yükü sırtından indirmek, yeni bir kimliğe “evet” demek, geçmişten sıyrılıp geleceği kucaklamaktır. Ve kabul edelim: Bu kolay değildir. Çünkü bilinmeyen, insan zihninin en büyük korkularından biridir. Bildiğimiz, alıştığımız, hatta bizi yoran şeyler bile tanıdık oldukları için güvenli gelir. Oysa asıl güvenlik, kendi iç sesini duyabilmekte ve o sesi onurlandırabilmektedir.
Unutma, kimse hazır hissetmeden büyük kararlar almaz. “Hazır değilim” demek, aslında içindeki potansiyelin kapısını aralamak üzere olduğunu gösterir. Çünkü büyüme, konfor alanının dışında başlar.
Yeni bir işe adım atmak, bir ilişkiyi bitirmek ya da başlatmak, şehir değiştirmek, hayalini kurduğun o adımı atmak…
Hepsi sana daha gerçek bir “sen” sunmak için bekliyor.
Çoğu zaman karar vermemizi engelleyen şey, dış koşullar değil; içimizdeki seslerin savaşmasıdır:
“Ya başarısız olursam?”
“Ya insanlar ne derse?”
“Ya yanlış bir adım atarsam ve geri dönemezsem?”
Ancak bu “ya”larla dolu senaryoların çoğu, henüz gerçekleşmemiş korkuların hayal ürünüdür. Zihin, belirsizlikle karşılaştığında seni korumak ister, ama bu koruma çoğu zaman seni sabit tutmak, hatta geride bırakmak anlamına gelir. Oysa özgürlük, riskin içinde saklıdır. Cesaret, her şeyin garanti olduğu yerde değil; belirsizliğe rağmen ilerleyebildiğin noktada ortaya çıkar.
Cesaret, korkusuz olmak değildir. Cesaret, korkmana rağmen adım atabilmektir. Kendi hayatının lideri olmak, başkalarının değil, senin inandığın yolu seçmek cesaret ister. Ama unutma: Kararlarının arkasında durdukça, özgüvenin de adım adım seninle yürümeye başlar.
Bazı insanlar sanılır ki “doğuştan cesur”, “doğuştan özgüvenli”. Hayır. Karar almak da, cesur davranmak da, zamanla geliştirdiğimiz birer içsel kastır. Tıpkı beden kasları gibi, kullanılmadıkça zayıflar, korkularla beslendikçe körelir. Ama çalıştıkça, her küçük karar adımında geliştikçe güçlenir.
Kendine şunu söylemeyi öğren: “Ben bu kararı aldığımda, sadece bir yol seçmiyorum. Aynı zamanda kendime değer verdiğimi gösteriyorum.”
Bir karar, seni daha güçlü yapar. Çünkü irade kullanmak, özsaygıyı besler. Özsaygı ise özgüvenin ana kaynağıdır.
Kendine şu soruları sor:
“Bu kararı almazsam, hayatımda ne değişecek?”
“Bu karar, beni daha çok ben yapan bir karar mı?”
“Bu adım, beni hayalini kurduğum yaşama yaklaştırıyor mu?”
“Hayatım boyunca bu cesareti göstermediğim için pişmanlık duyar mıyım?”
Ve sonra bir de şunu:
“Bu kararı alırsam, neler mümkün olabilir?”
“Bu kararı almazsam, 6 ay – 1 yıl sonra nerede olacağım?”
Şunu unutma: Bir karar, sadece bugünü değil, yarının ruh hâlini de şekillendirir. Ertelenen kararlar, zamanla içsel huzursuzluklara dönüşür. İçinden gelen o ses susmaz. Sen susturdukça daha da bağırır. Ta ki sen onu duyuncaya kadar.
İçindeki sesi susturma. O sana bir şey anlatmaya çalışıyor. Sen düşündüğünden çok daha güçlüsün. Daha önce de zor zamanlar geçirdin ve yine ayağa kalktın. Şimdi sıra, cesurca yeni bir sayfa açmakta.
Kendine güven. Attığın her adımda, hayat sana yol olacaktır.
Ve unutma: Kendi hayatının kahramanı olmaya şimdi başla.
Şimdi derin bir nefes al. Gözlerini kapat. Kendine şu cümleyi fısılda:
“Ben hazırım. Korkularımı fark ediyor ama onların beni yönetmesine izin vermiyorum. Hayatımı ben seçeceğim. Kendi kararlarımla, kendi yolumu yaratacağım.”
Sen düşündüğünden çok daha güçlüsün. Cesaretin tanımı sensin.
Haydi, şimdi o kararı al. Çünkü sen buna değersin.
Sevgiyle